12 Aralık 2020 Cumartesi

Phnom Penh

Mekong Nehri kıyısında kurulmuş olan Phnom Penh, Kamboçya'nın Fransızlar tarafından sömürgeleştirilmesinden bugüne Kamboçya'nın başkenti olup, aynı zamanda yaklaşık 2 milyon nüfusu ile en büyük şehridir. Phnom Penh ülkenin ticari, ekonomik ve siyasi merkezidir. 1863-1953 yılları arasında Fransız sömürgesi olduğu dönemden kalma şık ve zarif binalar ile Angkor tarzı tarihi yapıların karıştığı güzel bir şehirdir. Bölge ülkelerinin ekonomik gelişimine henüz ayak uyduramamış görünsede önemli bir çaba içerisinde oldukları, özellikle turizmi keşfettikleri fark ediliyor. Doğa güzelliklerine dünyaca ünlü tapınaklarını, soykırıma dair müzeleri ile ölüm tarlalalarını ve kraliyet sarayı kompleksini de turizme dahil etmişler.
1975-79 yılları arasında ülkeyi yöneten Khmer Rejimi'nin yaptıklarını kısaca anlatırsak gezinin daha anlaşılır olacağını düşünüyoruz. Diktatör Pol Pot yönetiminde iktidarı eline geçiren Kızıl Khmer'ler kendi halklarına karşı acımasız bir soykırım uyguluyorlar. Farklı ırkların veya ülkelerin birbirine karşı soykırımı tarihte çok görülür ancak ülkesinde yönetimi eline geçiren bir iktidarın kendi halkına bu kadar acımasız soykırımı çok ender görülür. Tüm toplumu köylüleştirme üzerine kurulu politika uygulamaya konuyor. İşkenceler rejim karşıtları ile başlıyor ve daha sonra tüm eğitimli halka yöneliyor. Gözlük kullananlar bile eğitimli olabilir diye katlediliyor. Daha sonra bunlarla da durmayıp öldürdükleri insanların büyüdüğünde hesap sorabilirler diye çocukları da katlediliyor. İşkencelerde ölmeyenler ise pirinç tarlalarında günde 20 saat çalıştırılıyorlar, hastalananlar, yaralananlar ise derhal katlediliyor. Üstelik bunları da çocuk yaştaki askerlerine yaptırıyorlar. Rejimin sonunu getiren ise Vietnam'a savaş açmaları olmuş ve kendi sonlarını hazırlamışlar.
Evet, Kamboçya tarihinde bu acıların en yoğun yaşandığı başkent Phnom Penh'deyiz. Polonya'da Nazi kamplarını gezerken yaşadığımız travmanın aynısını bu kez burada yaşıyoruz. İnsanın insana yaptıklarına şahit olup, insanlığımızdan utanıyoruz.
Önce Tuol Sleng Soykırım Müzesi (Tuol Sleng Genocide Museum) diğer adı ile S-21 Hapishanesi'ne gittik (giriş 8 $). Aslında burası okulmuş ama Khmer yönetimi burayı hapishaneye, daha doğru ifade ile işkence merkezine dönüştürmüş. Dış kapıdan içeriye adım attığımızda 3 katlı ve uzunlamasına yapılmış bir kaç bina ve ortalarında büyük bir bahçe görüyoruz.


Bazı hücrelerde demir karyolalar, ayaktan kelepçeler ile duvarda resimler var. Caniler kaçıyorlar, binalara girildiğinde işkencede ölmüş olarak bulunan insanların bulundukları andaki fotoğrafları...


İşkence aletleri ve yöntemleri ki bunlardan belki en iğrenci, vücutta küçük kesiler yapılıyor ve yaradan içeriye kurtçuklar konuyor.



İnsanları öldürmeden önce ve öldürdükten hemen sonra fotoğraflarını çekmişler.



Mahkumların tutuldukları hücreler ve mahkumlardan geriye kalanlar...



Diğer binanın cephesinin boydan boya dilkenli tel ile kaplı olduğunu gördük, meğer bu, işkencelere dayanamayıp üst kattan atlanan bir kaç intihar olayından sonra yapılmış. Yani intihar etmesinler, işkence bitmesin istenmiş.


İşkenceciler kaçtıklarında burada sağ kalmış sadece beş insan bulunuyor. Bunlardan bugün yaşayan 2 mahkum, yaşadıklarını anlattıkları kitaplarını, çıkış kapısının olduğu yerde, 10 $ karşılığında imzalayıp satıyorlar.


Soykırım Müzesi'nden sonra Ölüm Tarlaları'na (Choeung Ek Genocidal Center / Killing Fields) gittik. Burası Phnom Penh'e 15-20 km. mesafede ve pirinç tarlalarının hemen yanında yer alıyor. Pirinç tarlalarında, S-21 hapishanesinde işkenceden geçenlerinde olduğu, binlerce yetişkin ve çocuk, günde yaklaşık 20 saat  çalıştırılıyorlar.




Ağır çalışma temposuna dayanamayanlar derhal, ölüm tarlaları olarak adlandırılan bu arazide katlediliyor ve gömülüyorlardı. İlk zamanlarda başlarından bir kurşun ile öldürülürken, rejim yönetiminin bunu maliyetli bulması üzerine daha zalimce yöntemler kullanıyorlar. Yapılan çalışmalarda, 100 ila 500 arasında değişen insan cesedinin olduğu 129 kuyu bulunmuş.


Çalışmalar tamamlanmadan bitiriliyor çünkü neresi kazılsa halen insan kemikleri çıkıyor. Bir kaç gün önce yağan yağmur nedeni ile toprağın üstüne çıkmış yeni iskelet ve kumaş parçalarını gözlerimizle gördük ve fotoğrafladık. Böyle olduğu için daha kaç cesetin toprağın altında olduğu ise belki hiç bilinemeyecek.



Yazarken bile zorlanıyoruz, fotoğrafta görülen bu ağaca, çocukların ayaklarından tutulup başları vurularak öldürüldüğünü ve hemen yanındaki çevrili bu çukurlara doldurulduğunu öğreniyoruz.


Ölüm tarlasında, bu büyük insanlık dramını anlatan, üzerine isim ve tarihi olayların kazındığı Soykırım Anıtı bulunuyor. İçerisinde ise binlerce kafatası ve kemikler...



Çıkışa yakın bir Müze yapılmış. Burada tarihi dönemi anlatan video izletiliyor, bizim de izleme fırsatı bulduğumuz video yaklaşık 15 dk. sürüyor.


Tarihin en eli kanlı diktatörlerinden olan Pol Pot (asıl adı Saloth Sar), 4 yıl içerisinde, kesin sayısı hiç bir zaman bilinemeyecek sayıda insanın ölümünden sorumludur. Bir daha benzer acıların, dünyanın hiç bir yerinde yaşanmamasını temenni ediyoruz.
Kamboçya'nın acı tarihinden sonra, geleceğe umutlu bakan bugünkü yüzünü de tanıtmak isteriz. Başkent Phnom Penh şehir merkezindeki en önemli görülmesi gereken yer, Kraliyet Sarayı (Royal Palace) Kompleksi. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili alan içerisinde, tipik Khmer mimarisinin örneklerini göreceğiniz pek çok bina bulunuyor. Binalarda, Budizmi temsil eden sarı ile Hinduizm'i temsil eden beyaz renklerin ağırlıklı olarak kullanıldığını görüyoruz.  Komplekse giriş 10 $ ancak her bina gezilemiyor. Mesela, 1860 yılından beri kraliyet resmi konutu olarak kullanılan Kraliyet Sarayı (Royal Palace) ziyarete kapalı. Sarayın hemen yakınındaki Norodom Shanouk Museum bulunuyor ve gezilebiliyor. Kraliyet Sarayı'nın müzesi olan binada, geçmişte sarayda kullanılan objeler sergileniyor. Saraydaki hizmetliler her gün farklı renkte giyinirlermiş.


Kompleks içerisindeki en büyük ve en gösterişli bina, Gümüş Tapınağı (Silver Pagoda) olarak da bilinen, gerçek adı Preah Vihear Preah Keo Morakot olan Budist Tapınağı'dır. Girişi ücretsiz ancak içeride fotoğraf çekilemiyor ve uygun kıyafet zorunluluğu bulunuyor. Gümüş Tapınak olarak anılmasının nedeni, tapınağın zeminini kaplayan 5281 gümüş tabakadır. Pagoda içerisinde som altınından tutun elmaslarla süslenmişine kadar çok sayıda ve kıymetli buda heykeli bulunuyor.


Tapınağın yakınında gri renkli, Stupa Kantha Bopha ise Kral Sihanouk'un 1952 yılında 4 yaşında lösemiden ölen kızı Kantha Bopha anısına yapılmış. Stupa ve kompleks içerisinden diğer görüntüler.


Phnom Penh şehrine gelindiğinde yapılması gereken bir aktivite için Mekong Nehri'nin bir kolu olan Tonle Sap Nehri (Tonle Sap River) kıyısına geliyoruz. Bindiğimiz tekne ile nehirden başlayarak gölde (Tonle Sap Lake) tekne turu yapıyoruz. Kamboçya'nın en önemli su havzası olan Tonle Sap üzerindeki yaşamları, bize uzak bir yaşam kültürünü gözlemliyoruz.



Zamanınız var ise tavsiyemiz, şehir merkezine çok yakın bir Kamboçya köyünü ziyaret etmenizdir. Biz öyle yaptık ve Kamboçya halkının köy yaşamını gördük. Burası, evleri, pazarları, bakkalları, ibadethaneleri ve yüzleri hep gülen çocukları ile gerçek Kamboçya. Köyde bize en ilginç gelen, bizim köylerde koyun yetiştirme ne ise onun yerine burada timsah yetiştirmeleri ve yol kenarındaki, önce sıvı yağ şisesi sandığımız şişelerin benzin olduğunu, yani burasının meğer benzinlik olduğunu öğrenmemiz oldu. Köy gezimiz ile Phnom Penh gezimizi sonlandırıyoruz ama sırada Kamboçya'nın dünyaca en önemli hazinesi Angkor Wat Tapınakları var.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder