17 Mart 2016 Perşembe

Bratislava




Heykeller şehri Bratislava


Çekoslavakya’nın dağılması sonucu ortaya çıkan iki devletten  biri olan Slovakya, 01 Ocak  1993 yılında bağımsızlığını kazandı. Hem Çek Cumhuriyeti hem de Slovakya AB üyesidir.  Başkent Bratislava 450 bine yakın nüfusu ile ülkenin en kalabalık şehridir ve gerçekten harika bir konuma sahiptir. Orta Avrupa turlarının vazgeçilmez ekstra turu olan şehir, bu güzel konumunun avantajlarını yaşamaktadır. 
Şehre Ulaşım: MR Stefanika havalimanı şehre 7 km mesafede bulunmaktadır ancak Türkiye’den direk ulaşım bulunmaktadır. Havalimanından şehir merkezine ulaşım için otobüsler bulunmaktadır. Şehre ulaşmanın en kolay yolu Viyana üzeridir. Avrupa’da birbirine en yakın iki başkent olma özelliğine sahiptir ve 50 km uzaklıktaki Viyana’dan tren veya otobüs ile ulaşabilmek mümkündür. 
Şehir içi ulaşım: Şehrin her yerine otobüs ve tramvaylar ile ulaşabilirsiniz ancak görülmesi gereken tüm turistik noktalar yürüme mesafesindedir. Bratislava City Card (10 €) ile hem tüm toplu taşıma araçlarından hem de müzelerde dahil belli başlı yerlere ücretsiz veya indirimli girebilirsiniz.
Gezilecek yerler:
Bratislava’ya geldiğimizde ilk dikkatimizi çeken üzerinden geçtiğimiz köprü oluyor. Tuna nehri üzerinde mimarisi ile dikkat çeken 3 adet köprünün hem en çok kullanılan, hem de mimarisi ile göze en hoş gelen bu köprünün adı Most SNP. 1972 yılında kullanıma açılan köprü, tek bir direk üzerine asılıdır. 431 metre uzunlukta, 21 metre genişlikte ve 80 metre yükseklikteki köprünün üzerinde bulunan gözlem kulesi UFO’ya benzemektedir. Asansör ile çıkılan UFO gözlem kulesi olarak adlandırılan bu seyir bölümünde ayrıca restoran bulunmaktadır. Apollo ve Old Bridge köprüleri de mimari anlamda güzel olmakla beraber maalesef SNP köprüsünün gölgesinde kalmaktalar.



 Köprüden geçip küçük meydanda, veba sütunu (Morovj stlp) önünde durup, çevremize göz gezdiriyoruz. Uzaktan bizi Bratislava Kalesi (Bratislavsky Hrad-Bratislava Castle) çağırıyor. Yürüme mesafesinde olduğunu bilmemize rağmen, yorulup şehri gezememe düşüncesi ile iç geçirerek kendimizi engelliyoruz. Gezemedik ama kale ile ilgili notlarımızı paylaşalım; Kale 9. yy.da inşa edilmiş, 1811 yılında çıkan bir yangında büyük zarar görmüş ama 2. Dünya savaşından sonra aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Kalede Slovak Ulusal müzesi (Slovenske Narodne Muzeum) ve Tarih Müzesi (Historicke Muzeum) bulunuyor. Bulunduğumuz nokta bizi şehrin içine götürecek caddenin başı ancak biz önce 85 m. yüksekliğindeki kulesi ile dikkat çeken St. Martin Katedrali’ni (St. Martin Cathedral) görmek istiyoruz. 1452 yılında tamamlanarak ibadete açılan katedral, kentin en büyük dini yapısı konumundadır.





Şehrin gezilecek yerlerinin neredeyse tamamını barındıran, eski şehir bölgesindeki tarihi kent merkezidir. Araç trafiğine kapalı olan yol boyunca çok sayıda restoran, cafe, hediyelik dükkanlar, restoranlar ve galeriler göreceksiniz. Daracık sokaklarda isterseniz nostaljik arabalarla şehri tanıyın isterseniz keyifli bir yürüyüş yaparak küçük ayrıntıları fark edin. Mesela tarihteki en eski eczane (Salvator apotheke), Mozart’ın 6 yaşında iken geldiği bina veya kral yolu üzerinde olduğunuzu gösteren caddenin ortalarındaki küçük metal plakalar bunlardan bir kaçıdır.


Eski kent merkezindeki St. Micheal Gate bir zamanlar şehri çevreleyen surlardan geriye kalan dört kapıdan birisidir. Zemininde dünyanın önemli şehirlerine uzaklığını gösteren sıfır km. taşı ve 51 m. yüksekliğindeki kulesi ile dikkat çekmektedir. 7 katlı binanın üstüne çıkarak şehir manzarası seyredebilirsiniz. Kapı’nın yakınındaki Hlavne Meydanı ve meydanda bulunan Roland Çeşmesi (Roland Fountain) insanların önemli buluşma noktalarındandır. Aynı zamanda noel pazarının da kurulduğu meydandaki Roland çeşmesi 1572 yılında kralın emri ile yapılmış ve üstünde kralı şövalye zırhı içinde tasvir eden bir heykeli bulunmaktadır.


Bize heykeller şehri başlığını attıran, çeşitli hareket tasvirleri yapar durumdaki insan heykelleri eski şehrin pek çok yerinde yer almaktadır. Heykeller gerçekten çok yaratıcı ve özgünler, turistin dilinden anlamak bu olsa gerek. Bütün heykellerle de ilgili hikaye var. Bronz heykellerden biri, rögar kapağından poz veren Cumil (Man at Work) adlı kanalizasyon işçisi heykeli. Heykeltraş Viktor Hulik tarafından 1997 yılında yapılarak yerine yerleştirilen heykelin bir hikayesi lağım temizlikçisinin işini bitirdikten sonra dinlenmesi anı, bir başka hikaye ise sokaktan geçen kadınların eteklerinin altına baktığı şeklindedir.
Bir diğer heykel Schöne Náci heykelidir. Buradaki hikayelerden biri, Slovakların ünlü playboyu olduğu, çok yakışıklı ve sempatik olduğu için de tüm kızlar ona hayranlığı, diğer hikaye ise karşılıksız aşktan dolayı delirdiği ve 40 yıl sokaklarda şık giysilerle dolaştığıdır.
Fransız konsolosluğunun önünde bulunan ve Juray Melus tarafından yapıldığı yazan heykel  ise Napolyon’a benzeyen Fransız Asker heykelidir. Bununla ilgili duyduğumuz bir hikaye savaş karşıtı bir Fransız askerini betimlediğidir, bir başkası ise bunun Napolyon olduğudur. Bu tür heykeller ile şehir merkezinde daha sıklıkla karşılaşacaksınız. Bizim heykeller şehrimiz Eskişehir’imizin de kulaklarını çınlatıp heykel konusunu kapatalım.


Günümüzde Slovak Ulusal Tiyatro ve Bale Topluluğu tarafından kullanılan Slovak Ulusa Tiyatro Binası (Slovenske Narodne Divadlo = Slovak National Theatre) şehrin en gurur duyulan binalarının başında gelmektedir. Viyanalı mimarlar Fellner ve H.Helmer’in tasarımı olan binanın yapım yılı ise 1886’dır. Binanın önünde ise mimar Tilger tarafından tasarlanmış bir havuz yer almaktadır. Havuzu ve tiyatro binasını arkanıza aldığınızda ise göreceğiniz geniş ve uzun bir parkı boydan boya yürüyecek olursanız bitim noktasında sizi tekrar başladığınız noktadaki veba anıtı karşılayacaktır. Parkın ortasında ise ünlü Slovak şair Pavol Hviezdoslav’ın elinde kağıt ve kalemi ile heykelini göreceksiniz. Son olarak paylamak istediğimiz bilgi ise şehrin genelini görmek için tramvay gezisini öneririz.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder