18 Aralık 2017 Pazartesi

Cuenca

İspanya'nın gizli hazinesi Cuenca, Madrid ve Valencia arasında, Castilla La Mancha özerk bölgesinde bulunan bir şehirdir. Karakteristik Ortaçağ özelliği ve film stüdyosunu andıran coğrafi-mimari yapısı ile hayran olacağınız bir yerdeyiz. Burasını özel kılan şu an yerleşim bölgesi olan yeni şehir değil, Jucar ve Huecar Nehir'leri arasında yer alan tarihi kaledir. Cuenca adını, tahminen 8. yy. da inşa edilmiş ve bugün de kale surları ile aynı alanda bulunan Endülüs kalesi olan Qunka'dan almaktadır.

Şehir merkezinden arabamızda geçip kaleye doğru ilerliyoruz ve kalenin eteklerinde arabamızı park ediyoruz. 1996 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine katılan kale, ilk görüntüsü ile gelmemize değdi, bu nasıl manzara dedirtiyor. Kaleye tırmanırken uçurum kenarındaki evler ve insanı ürküten bir köprü görüyoruz. Bir an durup kafamızı yukarı kaldırıyoruz ve işte şehrin simge yapısı asma evler (Casas Colgadas). Buradan boş gibi duran asma evlerden biri müze olarak kullanılıyor (Museo de Arte Abstracto Espanol / İspanyol Soyut Resim ve Heykel Müzesi).




Dönüşte köprüden karşıya geçeceğiz ama öncelikle kaleyi görmek istiyoruz. Yol üstündeki heykelin önünde kısa dinlenip tırmanmaya devam ediyoruz ve asma evlerin ön tarafına ulaşıyoruz.



Önümüze küçük bir meydan çıkıyor, burada hem yine harika bir manzara hem de Cuenca Müzesi (Museo de Cuenca) bulunuyor ancak biz müzeye girmeden tırmanmaya devam ediyoruz.



Meydan ve Katedral göründü ancak biz önce VIII. Alfonso Heykeli'ni ve heykelin altındaki rölyefi inceliyoruz. Kral kaleyi fethettikten sonra boğalar kale meydanında salınıyor ve halk onlarla eğlenerek kutlama yapıyor. Bugün İspanya'da sokaklarda boğalar salınarak yapılan eğlencelerin başlangıç noktası da işte burasıdır.



Büyük Meydan'a (Plaza Mayor) ulaşıyoruz burada elbette en önemli yapı Katedral. İçerisine giriyoruz (giriş 4.80 €) ve çıktıktan sonra meydanı, renkli renkli evleri fotoğraflıyoruz.


Yorulduk ama inişe geçmeden biraz daha tırmanıp ara caddelere de geçiyoruz. Kendimizi Ortaçağ'da  hissettiren dar sokaklarda bir süre daha  kayboluyoruz ve inişe geçiyoruz.




Yokuş aşağı bu kez daha hızlı inişe geçiyoruz ve San Pablo Köprüsü'ne (Puente de San Pablo)  ulaşıyoruz. Gördüğümüz manzara köprüde yürümeye cesaret veriyor ve bizde tadını çıkarıp bolca fotoğraf çekiyoruz. 


Köprünün sonuna ulaştığımızda manzaranın panoramik fotoğraflarını keyifle çekiyoruz. Köprüden çıktıktan sonra biraz yukarıda görülen güzel mimarili sarı binanın sol tarafı Çağdaş Sanat Müzesi (Museo Arte Contemporaneo) ve devamı ise otel olarak kullanılıyor.




Aracımıza binerken Cuenca'nın gerçekten İspanya'nın gizli hazinelerinden biri olduğunu düşünüyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder